Kalbimde karşılığı olmayan duyguların haykırışlarıyla uyandım bu sabah. Yüreğimin bir nüshasını bırakıp yatağıma, çıktım evden yarım kalmışlıklarımla. Aileme bıraktım bir yanımı, onlara bağışladım yetim kalan parçamı. Etrafımda başka kimin kalacağını düşünmeden sokaklarda buldum kendimi. Kalabalıklar arasında yürürken yalnızlığım, hiç kimsenin kadrajına giremediğimi fark ettim. Belki dikkat çekerim umuduyla, tek kişilik bir sahne kurdum şehrin tam ortasına, yüzlerini daha önce görmediğim bir kaç kişinin alkışlarıyla son verdim oyunuma.
Elime bir kalem aldım, yüreğimi koydum mürekkep yerine ve döküldüm satırlara. Yazdıklarımı da gören olmadı, sadece ismini bildiğim bir kaç kişi dışında. Sonra kitap oldu yazdıklarım, isteyen herkesin ulaşabileceği yerlerde duran. Raflar yüksek değildi ama; uzanan olmadı. Ben uzandım, kendi ellerimle servis ettim yazdıklarımı, sırtını döndü herkes. Umuda giden bu gizemli yolda yalnız olduğumu fark ettim, “yalnız değilsin” diye bağıran insanların arasında.
Yalnızlığımla paylaşmaya başladığımdan beri kelimelerimi, etrafımda hiç kimsenin var olmadığını gördüm. Sadece birer yansımaları ya da gölgeleri duruyordu etrafımda. Güzel anılarla süslediğim geçmişimi, güzel olduğunu sandığım herkesle beraber gözyaşlarıma sardım ve deniz kenarında sulara karıştırdım. Giderken pişmanlık duymadığımdan mıdır, arkamı dönüp bakmadım hiç.
Kalabalıklar arasında yalnız kalmaktansa, yalnızlığımla kahve içmeyi tercih ederim. İşte tam da bu yüzden; hoşça kal geçmişim, hoşça kal anılarım, hoşça kal hatıralarım, hoşça kalmayın geçmişte bıraktıklarım ve Hoş Geldin yalnızlığım..
Çok güzel , defalarca okudum