Yoksulluk, Yolsuzluklar, Katledilen hayvanlar, Kan kusan bir doğa, Ayaklar altındaki hukuk, Yok edilmiş kadın hakları, Yasaklar, engeller, Mutsuz insanlar, Kirlenmiş bir sistem, Çökmüş bir ülke... Hal-i pür melalimiz ortada… Oturup hayallerimizi öldürmelerini bekleyemeyiz. Sesimiz çıkmalı, tepkimiz köpüren bir nehir gibi çağlamalı. İnsan, nasıl olur da kötüye karşı göğsünü siper etmez. Edecek, etmeli… Susmamalıyız, yazmalıyız, haykırmalıyız. Eskiden kitaplar yasaklanırdı, polis zoruyla toplatılırdı. İktidar buna daha ılımlı bir çözüm getirdi. Fiyatların astronomik rakamlara çıkmasını sağlayarak insanların kitaplara ulaşmasını engelledi. Ilımlı faşizm olsa gerek. Orman yangınlarının azalacağını söylüyorlar, yanacak orman kalmadığı zaman orman yangını sorunu da ortadan kalkmış oluyor. Çözümün böylesi… İnsanlarımızı aç bırakıyorlar, üç lokma kuru tayın verip bunu nimet gibi gösteriyorlar. Suyunu kesip ağzına bir damla su veriyor “şükret” diyor. Sırtından urbasını, ayağından ayakkabısını alıyorlar “sana sosyal hizmet bakanlığı kurduk yardım edeceğiz” diyorlar. Kırk sicimle bağlıyorlar, sonra birini çözüp “sana özgürlük tanıdık” diyorlar. Zindanlara atıyorlar ayda bir çıkarıp “gün yüzü görüyorsunuz sayemizde” diyorlar. Ölümü gösterip, sakat kalmaya ikna ediyorlar Arifeyi gösterip bayramı yaşatmıyorlar. Sonra kendilerini kahraman ilan ediyorlar. Unutmayalım! Tavşan kendi tarihçisini yaratmazsa tarih kitapları daima avcının kahramanlıklarını yazar. Onların yalanını, talanını herkese duyuracağız. Yasaklar, sansürler buna engel olamayacak. Daima doğruyu haykıracağız. Belki düşmanımız çoğalacak, belki huzursuz olacağız ama daima doğrunun peşinden gideceğiz. Ne diyordu Eduardo Galeno; “Düşmanın yok mu? Nasıl olmaz? Yoksa sen hiçbir zaman doğruyu söylemedin mi? Sen hiçbir zaman adaleti tercih etmedin mi?” Affı olmayan yegâne günah umuda karşı işlenendir. Affetmeyeceğiz; umutlarımızı öldürmeye çalışanları affetmeyeceğiz. Biz kazancağız. Doğru kazanacak. Sevgi kazacanacak. Adalet kazanacak.