Mahalleyi inleten siren sesi ile koştum istasyona. .
Gittiğinden beri gelen on ikinci trendi bizim semte. İnen yolcuların hepsine tek tek baktım, benimle gözgöze gelenler, önce biraz ürperiyor, ardından koşar adımlarla uzaklaşıyordu. Ellerim ceplerimde arkamı dönüp yavaş yavaş merdivenlere doğru yürürken, arkamdan seslenen bir amcanın “daha ne kadar bekleyeceksin” sözleriyle durdum olduğum yerde. Yanıma gelip bir sigara uzattı, bir tane de kendisine yaktıktan sonra oturduk yanımızda duran banka. Önce uzun uzun bana baktı, birbirine karışan saçıma sakalıma, uykusuzluktan şişen gözaltı torbalarıma ve perişan görünen halime.
İki ayda bir tren gelirdi bizim oralara, tam iki sene olmuştu sen gideli ve ben bugün çok inanmıştım geleceğine. Merakla benden cevap beklemekte olan adama döndüm ve; “ayaklarım yere bastığı sürece buraya gelmeye, nefes aldığım sürece O’nu beklemeye devam edeceğim” diye karşılık verdim. Elini omzuma attı “Ya gelirse, bu halin hoşuna gider mi sanıyorsun ?”. Haklıydı istasyon görevlisi Yahya amca. Fakat bir sonraki trene daha iki ay vardı ve ben bu halimden şimdilik memnundum.
Gelecekmişsin gibi yaptım ve siren sesi gelmeden tıraşımı olup, saçlarımı taradım ve evin bahçesinden kopardığım çiçeklerle bir buket hazırlayıp gittim istasyona. Saat 06:50’yi geçmişti ama görünürde tren yoktu. Hiç kimse bana acıyan ya da korkan gözlerle bakmıyordu. Yanımdan geçen herkese gülümseyerek selam verdim. O gün tam dört saat bekledim, tren gelmedi. Senin olduğun tren bizim semte gelmedi.
Yahya amcanın elindeki gazeteden öğrendim ertesi gün. Bizim semte gelmesi gereken trenin yolda kaza yaptığını ve o gün trende olan yolcuların isim listesinde gördüm adını bir gazete küpüründe..