Hastalıklar çeşitlenmekte ve direnç kazanmakta. Biraz sağlıklı kalabilmek doğal yaşantı ile mümkün ancak tohumlar ithal. Gübreler doğal değil. Gıdaların vitamin değerleri düştü. World Watch Enstitüsü yıllar geçtikçe besinlerdeki yağ ve şeker oranının arttığını ancak besin değerlerinin azaldığını ortaya koydu. Gıdalardaki GDO’nun yüksek değeri oldukça tedirgin edici.
Sadece yarım yüzyılda besin değerleri yarıya düştü. Mesela Günlük 400 mg c vitamini ihtiyacımız var. Bu yarım yüzyıl önce bu değer yalnızca bir adet elmada mevcuttu. Şu an bir tane elma sadece 4 mg C vitamini içeriyor. Ve o dönemki 1 portakal, şu an 21 portakalla ancak karşılanabiliyor.
Bu sebeple; organik ürünlere olan talep artmakta. Ancak toprak ana bize küsmüş olabilir. Anız yakıyoruz, tohumlar yerli değil. 21 yüzyıl dünyasında heyelan yaşıyoruz. Topraktaki maden aramaları ile elimizde olmadan zarar veriyoruz ona. Yaşam alanlarını çoğaltalım diye ağaçlık alanları azaltıyoruz. Tedbirsiz davranıp, yangınlara neden oluyoruz. Suları kirletip, müsilaja neden oluyoruz. Akarsulara atık gönderip, balıkları zehirliyoruz. Biz ölüyoruz, çocuklarımız ölüyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı, yerüstü sularında biyolojik bileşenlerin izlenmesine ilişkin usul ve esasları belirleyerek Biyolojik İzleme Tebliğini yayınladı. Önlemler artsa da cezalar ve yaptırımlar yeterli değil.
Avrupa Birliği Yeşil Mütabakatı ve Paris İklim Anlaşması gereğince Türkiye 2053 yılına kadar 60 milyar avro karbon vergisi yükü ile karşı karşıya. Bu devasa kaynağı ülke ekonomisine kazandırmak için yapılacak ilk iş küresel ısınma kaynaklı iklim değişikliği konusunda işletmelerde ve toplum genelinde farkındalık oluşturmaktır. Ve sürdürülebilir enerji konusunda çalışmalara yoğunluk kazandırmak.
Örneğin, Greenpeace iklim değişiklilerinin durdurabilmesi için çalışmalar yapıyor. Fosil yakıtların kademeli olarak sonlandırılmasına yoğunlaşıyor.
Ancak bu konuda toplumsal sesimiz olsa da bireyselleşemedik. Evlerdeki atıklarımızı ayırmıyoruz. Kimyasal temizleyicilerle aramıza bir türlü mesafe koyamadık. Titiz hanımlarımız dünyayı kirletmeye devam ediyor. Her gün kullanılan basınçlı şişeler ozonu delmeye devam ediyor. Peki ozon tabakasını delen yalnız bu küçük şişeler mi? Dünya devlerinin hırsları uğruna hiç düşünmeden insanlığa yağdırdığı bombalar... Bombardımanlarla kullanılamaz hale gelen altyapı, yok edilen ormanlar, verimsizleşen toraklar, kirlenen yer üstü ve yer altı suları, büyük göçler, insan kayıpları, gelişen kalıtsal hastalıklar…
Aynı dünya devleri aslında dünyayı ne kadar yaşanabilir olmaktan çıkardığının farkında olmalı ki Mars’ta yaşam aramaya başladılar. Hal bu ki bu dünya hepimize yeterdi.
Acı… Ama gerçek. Bize bahşedilen bu dünyada, yaşamayı bilmiyoruz…